AKP ‘etki ajanlığı’ düzenlemesiyle yeni bir suç icat etmiş, uydurmuş durumda. Gazetecilik faaliyetlerini hukuki belirsizliklerle dolu bir alan içine iten teklif, basın özgürlüğü için ciddi bir tehdit, açık bir saldırı. Ancak bununla sınırlı değil. Bilimsel bilgi, bir makale, bir doktora tezi de aynı muameleyle karşılaşabilecek. Keza sanatsal içerikler… Bir film, bir belgesel, bir edebiyat eseri de söz konusu düzenlemenin yani ‘suç’un konusu olabilecek.
Mayıs ayında 9’uncu Yargı Paketi taslağında yer alan ve tepkiler üzerine geri çekilen ‘etki ajanlığı’ düzenlemesi, bu kez başka bir torba yasanın içinde Meclis Adalet Komisyonu’nda geldi ve AKP’li vekillerin oylarıyla geldiği gibi de geçti. Kanun teklifi, önümüzdeki günlerde Meclis Genel Kurulu’nda görüşülecek.
23 maddeden oluşan teklifin 16. maddesine göre, Türk Ceza Kanunu’nda yapılan değişiklikle casuslukla ilgili yeni bir suç ihdas edilecek. İhdas… Yani yeni bir şey oluşturma, meydana getirme… Buradaki anlamıyla yeni suç icat etme, uydurma…
TCK’nın “Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk” bölümüne eklenecek bu yeni suçun suçluları ise şöyle: Devlet güvenliği veya iç ve dış siyasal yararları aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda suç işleyenler…
Cezası da 3 yıldan 7 yıla kadar hapis, eylem savaş sırasında veya askeri hareketleri tehlikeye sokacak bir süreçte işlenmiş ise de 8 yıldan 12 yıla kadar yine hapis.
SUÇUN NE OLDUĞUNA İKTİDAR KARAR VERECEK
Bu yeni suçtan dolayı kovuşturma yapılması Adalet Bakanı’nın iznine bağlanırken; ‘iç ve dış siyasal yararlar aleyhine’, ‘devletin güvenliği’, ‘yabancı organizasyon’ ve ‘savaş etkinliği’ ifadelerini değerlendirmek de siyasi iktidarın tasarrufuna bırakılmış durumda.
Mesele de tam olarak bu zaten. Hukukçular neyin suç olup olmadığına karar verecek merciinin siyasi iktidar olacağına dikkat çekerken, temel sorunu da işaretliyor.
Siyaset bilimci Can Kakışım ise ‘suç olan ile olmayan arasındaki ayrımın kalktığını’ vurguluyor:
“Keyfi uygulamalara neden olan bir düzenleme. Fikir ortaya koyabilirsiniz ve bu başka bir devletin çıkarına uygun düşebilir. Ancak bu bir insanı casus yapabilir mi? Bu, keyfi uygulamalara kapı aralar. Oysa yasalar ‘muğlak’ olamaz.”
AKP: CASUSLUKLA MÜCADELE EDEBİLMEK İÇİN
AKP sözcüleri yasayı ‘casuslukla daha etkin mücadele etmek’, ‘yeni tip ajanlığa karşı mücadele’ diye gerekçelendirirken, MHP Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız ülke dışından ‘hibe’ alıp, ‘etki ajanlığı’ yapanların suç kapsamına alınacağını çoktan söyledi bile:
“Ülke dışından hibe alan, karşılığında etki ajanlığı yapan, yabancı bir gücün çıkarlarını gözeten her türlü ‘hibe yiyici’ kişi ve kurumun bu yasa teklifini desteklemesini milli menfaatlere uygun açıklama yapmasını zaten beklemiyoruz.”
‘BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNE AÇIK BİR SALDIRIDIR’
Bu haliyle ilk elden gazeteciler ile ifade özgürlüğünü hedef alan düzenlemeye basın meslek örgütlerinden yanıt gecikmedi.
Gazetecilik faaliyetlerini hukuki belirsizliklerle dolu bir alan içine iten düzenlemenin basın özgürlüğü için ciddi bir tehdit, açık bir saldırı olduğuna ve tüm bir toplumla ilgisine dikkat çekildi:
“Gazetecilik sadece bir meslek değil, aynı zamanda toplumun bilgilenmesini sağlama görevidir. İktidarın bu tür yasalarla toplumu sindirmeye çalışması, gazetecilik mesleğinin onuruna ve varlığına yapılmış açık bir saldırıdır. Bu saldırılara karşı duracağız ve bu yeni suç düzenlemesine karşı tüm meslektaşlarımızla birlikte güçlü bir ses çıkaracağız. Gazeteciler olarak, halkın haber alma hakkını savunmak ve gerçeği ortaya koymak adına üzerimize düşen her sorumluluğu yerine getireceğiz.”
BİLİMSEL BİLGİ İLE SANATSAL İÇERİKLER DE CASUSLUK RADARINDA
AKP’nin ‘etki ajanlığı’ düzenlemesi, basın alanıyla sınırlı ve bundan ibaret değil bilginin bütün biçimlerini kapsıyor.
Akademide üretilmesi beklenen bilimsel bilgi, bir makale, bir doktora tezi aynı muameleyle karşılaşabilecek. Keza sanatsal içerikler… Bir film, bir belgesel, bir edebiyat eseri de söz konusu düzenlemenin yani ‘suç’un konusu olabilecek.
‘MESELA, AKKUYU NÜKLEER SANTRALİ…’
“Gerekçelerde ‘enerji yatırımları’ diyor. Aklıma ilk gelen Akkuyu Nükleer Santrali…” diyen avukat Arif Ali Cangı da meselenin boyutlarını, toplum için günlük, pratik anlamları ile sonuçlarını örnekler üzerinden şöyle özetlemiş:
“Akkuyu Nükleer Santrali… Bu santral Rusya’nın devlet şirketi Rosatom tarafından yapılıyor. Örneğin; ‘Rosatom adı yolsuzluklara karışan bir şirkettir. Onun yaptığı nükleer santral patladı, bu santral da patlar. Patlamasa da ciddi çevresel ve yaşamsal riskler yaratır. Bu santralle Akkuyu, Rusya’nın üssü olacak, ulusal güvenliği tehdit edecek’ tarzında yapacağımız bir açıklama, başka bir devletin ya da organizasyonun eleştirisi ile aynı paralelde görülürse bu suç kapsamında değerlendirilebilecektir.
Hükümetin ‘kritik öneme sahip yatırım’ dediği Kanal İstanbul projesine muhalefet ediyoruz. Dışarıdan başka bir organizasyonun Boğazlar ya da Marmara Denizi’ne olacak zararları açısından eleştirmeye kalktığı zaman onunla aynı paralelde görülüp onun stratejisine hizmet ediyormuşuz gibi bu kanunla karşılaşmamız söz konusu olacak.
Aynı şekilde hükümetin İsrail ile ya da bir başka ülke ile uyguladığı ticari politikaların eleştirilmesinde de… Örnekler çoğaltılabilir.”
Sorular da öyle… Kendisi gibi düşünmeyen, söylemeyen, yazmayan herkesi, neredeyse tüm bir toplumu casus ilan edip, cadı avı başlatmaya hazırlanan iktidarın biçtiği bu deli gömleğini toplum üzerine giyecek midir? Hadi giymiş gibi yaptı diyelim, siyasi sonuçları olmayacak mıdır? Bir ülke daha ne kadar tehditle, sopayla yönetilebilir? Varsayalım ‘yönetildi’, ne kadar sürdürülebilir?