Adil Ömer Erdem
Türk devletinin en iyi yaptığı işlerden birisi kendi halkına yönelik propagandadır.
Halkını manipüle etmede TC kadar usta bir devlet daha tanımıyorum.
Gerçi bunda manipüle edilen halkın nitelikleri, kabiliyeti de önemli. Ama yinede gerçekten Türkiye Cumhuriyeti bu konudaki en uzman diyebilirim.
Gerektiğinde Türke türklük, gerektiğinde Müslümana müslümanlık propagandasında uzman bir devletimiz var.
Toplumu manipüle etme, gerektiğinde birbirine karşı kışkırtma, toplumda yaşayan başka unsurları ayrıştırma, onların üzerine yerli halkı salma, sonra da zeytinyağı gibi hep üstte çıkma, bir de güya failleri yargılama konusunda uzman bir devletimiz var.
Devletimizin gerektiğinde sivil toplum unsurlarını devletleştirme yeteneğine de şapka çıkarmak lazım.
Son yıllarda sivil toplumu tamamen yok etmeye azmetmiş devletimiz, şimdi de Ahbap derneğini hedefe koydu ve derneği henüz terörist ilan etmemiş olsa da “Devlete şirk koşma” gibi bir suçlama yöneltti. Aslında devlete şirk koşma suçlamasıyla yapılmak istenenin Ahbap’ın kamu derneklerinden daha çok itibar görmesi ve daha çok yardım toplamasının önüne geçerek, topladığı yardımlara da çökmektir. Delvete şirk koşmak tabiri haşa Allaha şirk koşmaktan türetilmişe benziyor ki, bu tabir devleti Allah yerine koymaktan başka ne anlama gelir ki?
Bu devletin en önemli yeteneklerinden birisi de milletin malına mülküne çökmektir.
Göremiyorlar ki neden halk Ahbap’a kamu kuruluşlarından daha çok ilgi gösterip teveccüh ediyor. Veya görüyorlarda acziyetleri ortaya çıkmasın diye alanda hep tek başlarına, rekabetsiz, alternatifsiz kalmak peşindeler.
Depremden sonra devlet organize etti ve TV’lerden ortak yayın ile yardım toplandı. Bakın burada olan traji komik bir hadiseyi not ediyorum: Bir vatandaş canlı yayına bağlandı ve 50 milyar lira bağışladığını söyledi. Bu büyük bir paraydı ve haliyle yardım toplayanlar arasında heyecana yol açtı. Yardımda bulunan kişi bir oto galericisiydi ve bu kişi bu kadar parayı nasıl bulabiliyor diye düşünmedim değil. Fakat bir müddet sonra ortaya çıktı ki 50 milyar bağışladığını söyleyen vatandaş aslında 50 bin tl bağışlamış, bağış miktarını eski para ile söylemiş. Adam “Heyecanla, eski paraya göre 50 milyar TL dedim. Benim bağışım 50 bin TL. Gönül ister ki 50 milyar TL’miz olsun ki bağışlayalım” dedi.
Şimdi toplanan toplam para içinden bu para düşüldü mü yoksa toplam yardım açıklanırken bu 50 milyar ile birlikte mi açıklandı?
Burası hem muamma hem de komedi.
Bir başka komedi de Merkez bankasının ve varlık fonu ile kamu bankalarının yaptıkları yardımlar. Sanki devletin bu kurumları halkın parasıyla kurulmamış, halkın parasını kullanmıyormuş gibi çıkıp deprem bölgelerine milyarla bağışladılar.
Bu durum kimi internet siteleri tarafından “Bildiğiniz bütün fıkraları unutun” başlığı ile duyuruldu.
Merkez Bankası başkanı telefonla bağlandı ve Merkez Bankası’nın depremzedelere 30 milyar bağışladığını söyledi. Yani devlet dediğimiz yapı halkın bir cebinden alıp halkın diğer cebine koyuyor ve böylece halkımıza yardım etmiş oluyor.
Gerçekten bu durum bütün fıkralara on numara beş yıldız fark atar. Bir vatandaş durumu şöyle açıklıyor:
Merkez Bankası bir anonim şirkettir ve hissedarları arasında %1 hisse ile Kızılay da vardır. Yani TCMB’nin deprem yardımı yaparak bir cepten diğer cebe para koyuyor. Çok temiz senaryo.
Bu durumu canlı yayında nitelikli dolandırıcılık olarak görenler bile var.
Gercekten kamu kurumlardından yapılan yardımlar nasıl oluyor da o kurumların yardımı oluyor. Bu kurumlar halkın parasıyla kurulmuş ve halkın desteği ile işleyen kurumlar. Birinin, özellikle de o birinin bu konuyu açıklaması gerekiyor.
Bir de Merkez Bankası gerçekten bir kamu kurumu mu, yoksa işin içinde haktan gizlenen başka şeyler de var mı, mesela Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası veya Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası gibi.