Siyasette sertleşme sürerken, sadece muhalefet değil iktidar kanadı da hareketli. AKP bir yandan Erdoğan’ı yeniden aday yapabilmek için çalışırken, bazı isimler ise Erdoğan sonrasına hazırlanıyor.
Siyasetin tansiyonu 19 Mart’ta CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması ve CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e saldırı ile yükselirken, artan kutuplaşmanın kime daha çok yarayacağı tartışmalarının yapıldığı kulisler hareketli.
Son olarak Üsküdar Belediyesi’nin AKP’li Meclis Üyesi Ekrem Baki, belediye meclis oturumunda gündem dışı söz alarak istifasını açıkladı. Baki “Son günlerde ülkemizde yaşanan ve muhalefete karşı yürütülen ağır baskılar ve dozunun giderek artması iyiye evrileceğine dair bir işaret göremiyor oluşum ve gerek hukuk gerekse siyaset anlayışımın bununla bağdaşmadığı sebebiyle mensubu bulunduğum Adalet ve Kalkınma Partisi’nden istifa etmiş bulunuyorum” dedi.
Milli Görüş çizgisinden gelen Baki, bir dönem şimdi TBMM Başkanı olan Numan Kurtulmuş’un kurduğu Has Parti ekibinin önemli isimlerindendi.
Öte yandan son günlerde ekonomide de bazı hareketlilikler gözleniyor. AKP Genel Başkan Yardımcısı Nihat Zeybekci 29 Nisan’da TÜSİAD’ı ziyaret ederek “TÜSİAD Başkanının mevcutlu bir şekilde ifadeye götürülmesi şık değildir” açıklaması yaptı. Zeybekci daha sonra Ekonomi gazetesine verdiği demeçte ise Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in uyguladığı bazı politikalara farklı bir açıdan yorum getirdi.
İktidara yakınlığı ile bilinen TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu da Şimşek’in OSB ve büyükşehirlerin giriş-çıkışlarına kalıcı vergi memurları yerleştirme planına karşı çıktı. Hisarcıklıoğlu, “Her işletmenin kapısına vergi memuru koyarak, polisiye tedbirlerle vergi gelirleri artırılamaz” derken, vergi sisteminin adil ve şeffaf olması gerektiğini vurguladı.
Son aylarda iki üst düzey yöneticisi TÜSİAD Başkanı Orhan Turan ve Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Mehmet Ömer Arif Aras’a yönelik açılan soruşturmalar ve davalar ile gündemde olan TÜİSAD’ı bugün CHP Genel Başkan Özgür Özel ve ekonomi kurmayları da ziyaret etti.
Rahatsızlık siyasi sonuç doğurur mu?
Kabine değişikliği beklentisinin halen sürdüğü ancak bunun için net bir tarih verilemeyen Ankara’da siyaset kulisleri yaklaşan ve Kurban Bayramı öncesinde yapılması planlanan Meclis Başkanlığı seçimine ve çözüm sürecindeki gelişmelere odaklanmış durumda.
İmamoğlu’nun ve İstanbul Büyükşehir Belediye’sindeki çalışma ekibinin tutuklanmasının ardından 50 gün geçerken farklı basın organlarına yansıyan haberlere göre şimdiye kadar ileri sürülen deliller Cumhur İttifakı seçmenlerini ve partilileri de tam olarak ikna etmiş değil. Ancak bunun siyasi bir sonuç doğurması uzmanlara göre zor.
Siyaset Bilimci İbrahim Uslu partinin ilk dönemlerinde AKP ile çalışan ancak yollarını sonradan ayıran bir isim. Uslu parti içinde eskiden beri bazı konularda yanlışlar yapıldığını düşünen isimler bulunduğunu, son dönemde de otoriterleşme, hukukun üstünlüğü ve ekonomi politikaları gibi konu başlıklarında farklı düşünenlerin olduğunun bilindiğini belirterek, bu hoşnutsuz kesimin düşünce sistematiğini şöyle aktarıyor:
“Sokağa çıkan AK Partili aslında vatandaşla temas ediyor ve vatandaşın nelerden şikayetçi olduğunu biliyor. Mesela ‘bu kadar otoriterleşme doğru mu, bu kadar sertleşme bizi sokağa çıkamaz hale getirecek, eleştirilere yanıt veremeyeceğiz’ diyenler var. Hukukun bu kadar suistimal edilmesi, ekonomi politikaları doğru mu, asgari ücreti güncellemiyoruz diyenler de var. Ya da mesela torpil algısı. Aklı selimini koruyanlarda soru işaretleri var aslında.”
Ancak Uslu’nun dikkat çektiği önemli husus; bu hoşnutsuzluğun siyasi bir sonuç doğurup doğurmayacağı. Uslu doğurmayacağını düşünen isimlerden ve bunu şöyle anlatıyor:
“Çünkü daha önce de bu yaşandı. İnsanlar kendi aralarında sanki efsane gibi birbirine anlatıyor yapılan yanlışları veya doğrularını. Sonra Cumhurbaşkanı grup vekilleri topladığında kendi aralarında konuşanların hepsi Erdoğan’ı ve politikaları övmeye başlıyor. Bunu birçok milletvekilinden duydum; toplantılar Erdoğan’a tavsiyelerini, nelerin doğru nelerin ise yanlış gittiğini söyleyecekleri bir formattan çıkıp hep beraber methettikleri bir şekle dönüşüyor. Benim gördüğüm böyle bir temel sorun var.”
Uslu, bazı politikalardan ya da gidişattan rahatsız olanların bundan sonra da benzer şekilde davranarak şikayetlerini kapalı kapılar arkasında dillendirip, kurumsal ortamlarda kanaat olarak açıklamayacağı öngörüsünde bulunuyor.
Erdoğan sonrasına mı hazırlık yapılıyor?
Öte yandan Erdoğan’ın adaylık meselesi de halen çalışılan bir başlık.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan anayasaya göre 2023 seçimlerinde son kez aday olmuştu. Erdoğan’ın bir anayasa değişikliği ya da TBMM’nin alacağı bir erken seçim kararı olmadıkça en geç 2028’de yapılacak seçimde yeniden aday olması mümkün değil.
AKP içinde Erdoğan’ın aday olmadığı bir seçimin söz konusu olamayacağı görüşü ağırlık basarken, bu nedenle uzun süredir ya anayasa değişikliğini ya da erken seçim kararını uygulamaya koymak için çalışmalar ve hazırlıklar devam ediyor.
Ancak diğer taraftan son dönemde iktidar kanadında Erdoğan sonrasını düşünmeye başlayanların olduğu da gözlerden kaçmıyor.
Siyaset Bilimci Burak Bilgehan Özpek de Daktilo1984’ün son yayınında iktidar bloğu içinde bir hareketlenme olduğu tespiti yaparak, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin DEM Parti’yi yeniden meşru bir parti haline getirmesinin yanı sıra sistemin Erdoğan sonrasında kime devredileceğinin tartışıldığını belirtiyor. Özpek, “Başkanlık aileden birisine mi devredilecek yoksa aile bağlantısı olmayan ama sistem içinden birisine mi?” sorusunun gündemde olduğunu kaydediyor.
Erdoğan sonrası için ismi zaman zaman gündeme gelen, gündeme getirilen ya da istekli olduğu bilinen isimler Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan, TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, Erdoğan’ın damadı Selçuk Bayraktar olarak sıralanıyor.
Kurtulmuş’un TBMM Başkanlığı’ndaki görev süresi 7 Haziran 2025’te sona eriyor. Mevzuata göre, TBMM Başkanlığı için bir yasama döneminde iki kez seçim yapılıyor. İlk seçilen Meclis Başkanı’nın görevi 2 yıl sürerken, daha sonra seçilen başkan yasama dönemi sona erinceye kadar görev yapıyor.
Ankara kulislerinde Bilal Erdoğan ve Selçuk Bayraktar için profesyonel ekiplerin çalışmalar yapmakta olduğu konuşulurken, Bilal Erdoğan ekibinin sosyal medyada son dönemde etkileşimlerini giderek artırdığı gözleniyor.
Bu arada Hakan Fidan’ın isminin Kıbrıs’la ilgili Halil Falyalı ve mafya haberleriyle birlikte anılmasının da Erdoğan sonrası için gruplar arasındaki çekişmenin bir parçası olabileceğini iddia edenler de bulunuyor. Fidan’ın eski Lefkoşa Büyükelçisi Yasin Ekrem Serim’i en baştan beri istemediği ve bunun çevresinde de bilindiği, babasının Erdoğan’a yakınlığı nedeniyle bu atamayı yapmak durumunda kaldığı kulislerde dile getiriliyor.
Son anketler ne diyor?
Peki tüm bu gelişmelerden ve artan kutuplaşmadan iktidar kanadı mı yoksa muhalefet mi daha çok fayda sağlıyor?
Nisan ayında yapılan çeşitli anketlerin ortalaması alındığında CHP’nin birinci partiolarak yüzde 34-36 aralığında, ardından AKP’nin yüzde 27-30 aralığında olduğu görülüyor. DEM Parti’nin oy ortalaması yüzde 8-10 arası iken, MHP’nin oy oranı ise yüzde 7 civarında görülüyor.
DW Türkçe’ye konuşan SONAR Araştırma Başkanı Hakan Bayrakçı son anketlerde CHP’nin oylarını yükselttiğini gözlemlediklerini belirterek, artan sertleşmenin ve kutuplaşmanın iktidara yaramadığını söylüyor.
Kutuplaşma olgusunun 2000’lerin başında AKP’ye yaramış olabileceğini ancak şu anda böyle bir sosyal dokunun bulunmadığını ifade eden Bayrakçı, AKP’nin konsolide seçmen oranının yüzde 20-25 arasında olduğunu ve kutuplaşmanın diğer parti tabanlarından iktidara oy getirmeyeceğini kaydediyor. Bayrakçı şöyle konuşuyor:
“İktidarın şu anda bazı dezavantajları var. Birincisi ekonomi. İkincisi de bu son 2-3 aydır esen sertlik rüzgarı. Bundan kendi konsolide seçmeni bile memnun değil. Şimdi siz bu dezavantajlarla bir de kutuplaşma yarattığınız zaman, zarar verir size. Sertlik politikası iktidara oy kaybettiriyor.”
Bayrakçı’ya göre sadece muhalefet değil AKP seçmenlerinin bir bölümü de baskı politikalarını hoş karşılamıyor ve “mağdur” tarafa sempati besliyor. Bayrakçı, “Eğer ortada bir siyasi mağduriyet varsa karşılığında muhakkak o mağdur olan taraf onun bir mükafatını bir şekilde görüyor” yorumu yapıyor.