Siyaset bilimci Mümtaz’er Türköne, “son 10 yılın vicdanı olmuş iki isim” dediği gazeteci Kazım Güleçyüz ile DEM Parti Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nu anlattığı yazısında, “Evet, Kâzım Güleçyüz ve Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun heykellerini nereye dikelim?” diye sorarak kendi cevabını yazdı.
Siyaset bilimci, akademisyen ve yazar Mümtaz’er Türköne, tutuklu Yeni Asya gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Kazım Güleçyüz ile DEM Parti Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun heykellerinin dikilmesi gerektiğini yazdı.
Gergerlioğlu ve Güleçyüz için “Yaşadığımız son on yılın vicdanı olmuş iki isim” diyen Türköne, iki ismin de heykellerinin dikilmesi gerektiğini söyledi.
MHP lideri Devlet Bahçeli’nin Abdullah Öcalan çağrısıyla başlayan süreci de değerlendiren Türköne, Erdoğan’ın vurgu yaptığı “İç Cephe”nin tam anlamıyla tahkim edilmesi için genel affa gerek olduğunu söyledi. Türköne, bu yolla, “Türkiye’nin genel bir uzlaşma ve barış atmosferine kavuşacağını” da vurguladı.
‘SON ON YILIN VİCDANI OLMUŞ İKİ İSİM’
Mümtaz’er Türköne’nin TheTurkishPost sitesinde yayımlanan yazısında iki isim için şu değerlendirmeyi yaptı:
“Bir de Ömer Faruk Gergerlioğlu var. Yaşadığımız son on yılın vicdanı olmuş iki isim. Biri, içinde yer aldığı ve temsilcisi olduğu kesimin dışına çıkıp, karanlığa ışık tutmak için elinden geleni yaptı, adeta kendini yaktı.
Zulmet karanlık demektir, ancak aydınlıkla dağılır. Birinin elinde ışık varsa, karanlıkta iş görenler kör olur. Yeni Asya’nın Genel Yayın Yönetmeni Kâzım Güleçyüz hep elinde fenerle dolaştı, çevresine inşirah sağladı. Çok zor zamanda çok zor bir işi başardı. Benim gibi gadre uğrayanların yükünü hafifletti, bize nefes aldırdı.
Ömer Faruk Gergerlioğlu, tek başına mucize gibi bir adam. Böyle bir adama, ancak masallarda rastlarsınız. Nerede bir mağdur, mazlum varsa yanında. Koşturuyor, uğraşıyor, didiniyor, bütün dünyaya meydan okuyarak insan dediğimiz o eşref-i mahlûkatın hukukunu savunuyor. En temel insan hakları ve hukuk düzeni konusunda toplum, bilhassa haksızlığa uğrayanlar bu ülkeden umutlarını bütünüyle kesmedilerse, bunun sebebi tek başına Gergerlioğlu’dur.
Gelecek nesiller geriye dönüp baktıklarında bu iki ismi mutlaka hatırlamalı. Hatırlamaları için de merkezî bir yere heykelleri dikilmeli.”
‘BEKA SORUNUN KESİN ÇARESİ HUKUK DEVLETİ’
Yazısında son dönemde Cumhurbaşkanı Erdoğan ve MHP lideri Devlet Bahçeli’nin “beka sorunu” söylemine de değinen Türköne, “Beka sorununun kesin çaresi olarak Hukuk Devleti” bölümünde, “Yalpalayarak da olsa Türkiye yeni bir döneme giriyor. “Ateş çemberi” diye tarif edilen jeopolitik gelişmeler, şu meşhur “İç Cephe”yi hukukla tesviye etmeye bizi zorluyor. “İç Kürt sorunu”, “Dış Kürt Sorunu” gibi Mehmet Uçum’un zorlama ayrımlarının ve “statü” (yani Kürt devleti) denen “emperyalist dayatmaları” boşa çıkarma çabalarının çok ama çok basit bir yolu ve çaresi var. Bu basitliği, herkesin basitçe anlayacağı basitlikte formüle edelim:
Diyelim ki yan yana iki devlet var: Biri Türk devleti, diğeri Kürt devleti. Birinde hukuk var, diğerinde yok. Soru: Hangisinin vatandaşı olmak istersiniz?
Eğer dışarda tehlikelerle dolu dünyaya karşı İç Cephe’yi sağlamlaştırmak istiyorsanız bu cephenin harcı hukukla karılacak. Keşke bu durumu fark eden Cumhurbaşkanlığı başdanışmanları, hukuk politikalarından sorumlu adamlar olsaydı?” yorumunda bulundu.
“Kâzım Güleçyüz de, Ömer Faruk Gergerlioğlu da tam olarak bu iş için ölçü kabul edilecek iki sağlam referans” diyen Türköne, “Gergerlioğlu’nun Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Başkan Vekili olduğu bir Türkiye hayal edin. Çelik gibi sağlam bir İç Cephemiz olmaz mıydı? Türkiye’de bağımsız devlet kurma hevesinde tek bir tane Kürt kalır mıydı?” diye sordu.
‘HAKAN FİDAN’IN ÇAĞRISI AÇIK KAPI’
Mümtaz’er Türköne yazısında Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Fethullah Gülen’in vefatından sonra Gülen cemaati mensuplarına yaptığı “Yol yakınken dönün” çağrısını da “açık kapı” olarak yorumladı. Türköne, şöyle devam etti: “Bu sözü kabaca açılmış bir “açık kapı” olarak okumak mümkün. Böyle bir kapıya sadece Cemaat mensuplarının değil, Türkiye’nin insan sermayesi için de, gelecekte büyüyecek mazarratı önlemek adına da ihtiyaç var. 15 üniversite, 2500 orta dereceli okul, dershaneler, yurtlar ve yurt dışına yayılmış eğitim ağı ile Gülen Cemaati muhafazakâr kesimin hala seçkin tabakasının önemli bir kısmını oluşturuyor. Devlet Cemaati “FETÖ” diyerek illegal ilan etti, ortadaki kesim “Fethullahçılar” veya “Gülen Cemaati” diyor, Cemaat kendisini hala “Hizmet Hareketi” olarak takdim ediyor.
AK Parti’nin kuruluşundan itibaren iktidarda koalisyon ortağı gibi yer alan, Erdoğan’ın “ne istediler de vermedik” sözüyle bu ilişkiyi itiraf ettiği Cemaatin, yakın ve orta vadede kendisine uygulanan illegal statüden sıyrılması mümkün değil. Şayet bir CHP iktidarı gelirse kendi kadrolarına yer açmak adına Cemaati daha uzun süre bu statüde tutacak.”
‘GENEL AFTAN CEMAAT MENSUPLARI DA FAYDALANACAK’
Genel af konusuna da değinen Türköne, “Açılım Süreci mecburen bir genel af gündemi oluşturuyor. Bu genel aftan Cemaat mensupları da muhtemelen faydalanacaklar. Yurt dışına kaçanlar geri dönecek, KHK ile mağdur olanların sıkıntıları hafifletilecek. Türkiye genel bir uzlaşma ve barış atmosferine kavuşacak. Dışişleri Bakanı’nın “yol yakınken dönün” çağrısı, böyle bir fırsatı barındırıyor olmalı. Zaten başka türlü İç Cephe tahkim edilemez” değerlendirmesinde bulundu.
‘GÜLEÇYÜZ VE GERGERLİOĞLU’NUN HEYKELLERİNİ NEREYE DİKELİM?’
Yazısının son bölümünde gazeteci Kazım Güleçyüz’ün Fethullah Gülen’in vefatı nedeniyle yayınladığı başsağlığı mesajı sonrası tutuklanmasına değinen Türköne, “Taziye ceza kanunun değil geleneğin parçası” dedi.
Türköne yazısını şöyle noktaladı:
“Türkiye barış ve uzlaşmanın egemen olacağı yeni bir döneme girerken, haklarında Osmanlı’daki örfî cezalara göre “siyaset” uygulanan Cemaat mensuplarının da özgürce bireysel tercihlerini hayata geçirecekleri bir ortama ihtiyaçları var.
Yeni Asya Cemaati’nin önemli ve saygın isimlerinden Kâzım Güleçyüz, bu konuda rehberlik yapacak sembol isimlerden biri.
“Taziye”, ceza kanunun değil kültürümüzün ve geleneklerimizin bir parçası. Taziye ölene yapılmaz, ölenin yakınlarına yapılır. Güleçyüz’ün yaptığı, mevtanın üzerine toprak atmak ve geleceğin inşası için bir taşı yerli yerine yerleştirmekten ibaret.
Eminim, geleceğin mimarlarından ve herkesin hayırla yadettiği isimlerinden biri de o olacak.
Evet, Kâzım Güleçyüz ve Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun heykellerini nereye dikelim?
Ben, Gezi Parkı’nda o fiskiyeli geniş havuzun olduğu meydanı öneriyorum.”