23 Kasım 2024

Türkiye’de yazılı basın öldü mü?

Basın ciddi bir kriz yaşıyor. Türkiye’de gazete satışları şu anda 1960’lar seviyesine gerilemiş durumda. Toplam satışlar ortalama 500 – 700 bin civarında. 

Yıllardır tartışılan mevzudur, yazılı basının geleceği. Gazetecilik öldü mü, ölüyor mu? Bu soru etrafında dönülüp durulur. Genellikle tartışmacılar da iki gruba ayrılır. Bir grup internet erişiminin bu kadar yaygınlaşması ve sosyal medya sebebiyle, basılı gazeteye artık ihtiyaç kalmadığı tezini savunurken, diğer grup yazılı basının asla ölmeyeceğini dillendirir.

Aslında iki taraf da haklıdır. Basılı gazetenin tamamen ortadan kalkması kısa ve orta vadede mümkün görünmüyor. Zira bu alana devasa yatırımlar yapmış medya grupları var. Ayrıca gazeteyi, (aynı kitaplar gibi) eline alarak okumak isteyen, kokusunu arayan, sayıları giderek azalsa da, bir okur hep grubu var. Ayrıca hiç kimsenin dikkatini çekmese de, internet ve sosyal medyaya erişimin tamamen yasak olduğu cezaevleri gerçeği var. Basılı gazetelerin Türkiye’de bugün en önemli okur kitlesi hapishanelerde bulunuyor. Mahpuslar için iki geleneksel mecra televizyon ve gazete, dışarıdan bilgi alabilmenin tek yolu konumunda. O bakımdan gazeteler basılmaya ve bayilerde satılmaya devam edecek.

YAZILI BASIN 1960 SEVİYESİNE GERİLEDİ

Tabi bütün bunlar, ülkemizde yazılı basının ciddi bir kriz yaşadığı gerçeğini değiştirmiyor. Durumun vehametini ortaya koyabilmek adına küçük bir kıyaslama yapalım. Türkiye’de gazete satışları şu anda 1960’lar seviyesine gerilemiş durumda. Toplam satışlar ortalama 500 – 700 bin civarında. (Sektörü yakından izleyenler 700 bin rakamını bile gerçekçi bulmuyor.) 1960’lar Türkiyesi’nde de bu kadar gazete satılıyordu. Oysa bundan 60 yıl öncesinden bahsediyoruz. 1960’larda satılan 500 bin gazeteye karşılık ülke nüfusu 27,8 milyondu, okur yazarlık oranı ise yüzde 40’tı. Şimdi 85 milyon nüfus ve yüzde 95’e ulaşmış okur yazarlık oranıyla kıyaslandığında, yazılı basının yaşadığı kriz daha net ortaya çıkıyor.

AMİRAL GEMİSİ 150 BİNE GERİLEDİ

1980’in başında, 12 Eylül darbesinin ertesinde Türkiye’de 1,2 milyon günlük gazete satılıyordu. 1985’e gelindiğinde, iktidara gelen Turgut Özal’ın liberal politikalarıyla bu satış miktarı günlük 2 milyona ulaştı. 1989’a gelindiğindeyse 3 milyonun üzerine çıktı. 2000’lerin başındaysa gazete satışları 4 milyonu aşmıştı. Promosyon dönemlerinde bu sayının 5 milyona ulaştığı da oldu. Hürriyet, Sabah ve Zaman gibi gazeteler dönem dönem 1 milyon satışı zorladı. Oysa bugüne gelindiğinde, Türk basınının amiral gemisi olmakla övünen Hürriyet’in resmi satış rakamı 150 bin civarında. Gerçekte ise satışın 50 bini aşmadığı biliniyor. Resmi tirajda 70 bin ile Sözcü ikinci sırada. Oysa sadece bundan 10 yıl önce Sözcü günlük 300 binin üzerinde satıyordu. Sabah ve Milliyet’in satışlarıysa halihazırda 30 bini geçemiyor.

GAZETELER NEDEN BU DURUMA DÜŞTÜ?

Bu noktaya gelinmesinde herkesin üzerinde uzlaştığı ilk sebep elbette internet erişiminin çok yaygınlaşması, haber portallarındaki gelişim ve sosyal medya. Özellikle genç kitlenin, Y ve Z kuşaklarının basılı gazete kültürü hiç yok ve onların bu konuda bir talebi de yok.

İkinci görünür sebepse elbette yüksek enflasyon ve artan hayat pahalılığı ile alım gücünün düşmesi. Bugün bir gazete Türkiye’de 15 liraya satılıyor. Bu da ayda 450 lira demek. Gazeteye bütçe ayırabilenlerin sayısı hızla azalıyor. Hem internetten haberleri, hem de gazetelerin sitelerinden bedava okumak varken neden bu kadar para versinler ki!

TEK SESLİ YAZILI BASIN

Bu iki faktörü destekleyen en etkili sebepse elbette, tek sesli yayıncılık anlayışı. Bugün ülkede yayınlanan gazetelerin yüzde 80’den fazlası tek sese sahip; o da iktidarın sesi. Bu durumun en müşahhas hali, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın gezileri ve mitinglerinden sonra ortaya çıkıyor. En az 10 gazetenin aynı başlıkla ve aynı manşetle yayınlanması, traji- komik olduğu kadar, basının geldiği noktayı göstermesi açısından çok anlamlı.

Tabi dördüncü sebebi de unutmamak lazım. 15 Temmuz sonrası iktidarın uyguladığı medya organlarını KHK’lar ile kapatma furyasında en büyük darbeyi yazılı basın aldı. O dönem, şimdiki toplam tirajı gerçekleştiren gazeteler kapatıldı ve onların okur kitlesi de yazılı basından uzaklaştırıldı.

Peki bu noktadan geri dönüş olur mu?

Gazetelerin eski parlak günlerine dönmesi artık mümkün değil. Şartlarında fazla değişmeye niyeti yok zaten. Demek ki diplerde dolanmaya devam edecekler. Ancak her halükarda gazeteyi eline alıp okuyacak bir kitle olacak. Gazete ve dergilerin bundan böyle, ülkede nüfusu giderek artan cezaevlerine yönelik satış politikaları geliştirmeleri gerekiyor. En sadık okurlar (mecburiyetten de olsa) orada yaşıyor çünkü.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Önceki Haber

Ahmet Altan son romanı ‘Zarlar’da, Mahmud Şevket Paşa Suikastı’nı anlatıyor

Sonraki Haber

‘AİHM, ByLock mahkumiyetlerine ilişkin 4 bin dosyayı Türk hükümetine bildirdi’

Latest from Blog

GitYukarı

Bunları da görün

Erdoğan medyayı hedef aldı: Bu sorumsuzluğun kabul edilebilir hiçbir yanı yok

Erdoğan, TUSAŞ’taki saldırı anına ait görüntülerin servis edilmesine de tepki