Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin PKK lideri Abdullah Öcalan’a ilişkin açıklamaları gündemdeki yerini koruyor. Bu açıklamalarla birlikte yeni bir “Çözüm Süreci” beklentisi de devam ediyor.
Bahçeli’nin açıklamalarının yankıları sürerken 23 Ekim Günü Türk Havacılık ve Uzay Sanayii A.Ş’nin (TUSAŞ) Havacılık Bulvarı Kahramankazan Ankara yerleşkesindeki giriş kapısında saldırı düzenlendi. Saldırıda 5 kişi hayatını kaybetti, 22 kişi yaralandı, 2 saldırgan öldürüldü. İçişleri Bakanı saldırıyı PKK’nin gerçekleştirdiği kanaatinde olduğunu söyledi.
Rûdaw Ankara Temsilcisi Şevket Herki, gündemin sıcak başlıklarını eski AK Parti Milletvekili Orhan Miroğlu’na sordu.
Rûdaw: Sayın Devlet Bahçeli’nin Öcalan ile ilgili açıklamasına destek mahiyetinde bir açıklamanız olmuştu. Sayın Bahçeli’nin açıklamalarının AK Parti ve Sayın Erdoğan ile önceden istişare edildiğini düşünüyor musunuz? Sayın Erdoğan ve AK Parti’nin böyle bir açıklama yapılacağına dair bilgisi olduğunu düşünüyor musunuz?
Orhan Miroğlu: Sayın Bahçeli’nin açıklama ve değerlendirmeleri iç siyasi hedeflerden ziyade Türkiye’nin ulusal çıkarları ve varmak istediği hedefler bakımından önemi ve değeri büyük.
MHP ve AK Parti ayrı siyasi programları ve anlayışları olan ama bir ittifak kurarak ulusal politikaları birlikte yürütme kararı amacı için bir araya gelmiş iki partidir. Cumhur İttifakı, unutmayalım ki ABD’de planlanmış bir darbenin yenilgiye uğraması sonucu kuruldu. Dolayısıyla, Cumhur İttifakının iki liderinin bu konuda istişare yapmadan, MHP’nin bir politikası olarak böyle bir çıkışın gerçekleştiğini düşünemeyiz.
Zaten Sayın Bahçeli’de, el sıkışmayı ve sonrasını Cumhurbaşkanının iç cepheyi güçlendirmek için verdiği mesajlara dayandırdı. Geniş kesimleri içine alan bir müşavere olmamış olabilir, ama iki liderin görüşmeden bu gelişmelerin olabilme ihtimalini yani bir çağrı olma ihtimalini pek mümkün görmüyorum. Sayın Bahçeli sadece çağrı yapmakla kalmadı, aslında bir yol haritası sundu.
Öcalan’ın teklifi kabul etmesi halinde, “umut yasası, etnik kimlik sorunu, Diyarbakır annelerine evlatlarının ve ailelerinin iade edilmesi, TBMM’nin 1921 ruhuna kavuşması” gibi konulara atıfta bulundu.
Aslına bir süreç bu ve bu sürecin ilerleyebilmesi, ilk çözüm sürecinin akıbetine uğramaması için siyaset kurumuna, meclise ve siyasi partilere büyük rol düşüyor. Ama henüz işin başındayız.
Rûdaw: Sayın Bahçeli’nin açıklamaları bu anlamda sadece Milliyetçi Hareket Partisi’nin politikası mıdır yoksa yeni gelişmeleri Cumhur İttifakı’nın yeni bir girişimi olarak mı değerlendirmek gerekir?
Orhan Miroğlu: Bu soruya cevap verdim sanıyorum. Cumhurbaşkanımızın İl Teşkilat Toplantısında yaptığı konuşma, Cumhur İttifakının sürecin içinde olduğunu açıkça gösteriyor. “Bu çabaları iktidar heveslerine kurban etmemek lazım” dedi. Teröre başvurmadan her türlü sorunu çözmeye hazır olduğunu açıkça ifade etti.
Rûdaw: Sayın Bahçeli’nin böyle bir açıklama yapmasının temel nedeni nedir? Son dönemlerde Orta Doğu’da artan gerginlik, Gazze savaşı, İran-İsrail arasında muhtemel bir çatışma riski böyle bir çıkışı zorunlu kılmış mıdır?
Orhan Miroğlu: Tam olarak evet durum biraz bu, dış faktörler önemli rol oynuyor ve Orta Doğu’da yaşanan gelişmeler, Gazze’den sonra hiç bir şeyin eskisi gibi olmayacağını gösteriyor. Türkiye açısından durum aşağı yukarı şudur; Orta Doğu’da yüz yıl önce kurulan statüko, yüz yıl sonra dağılıyor, yıkılıyor. Ve sınırların, rejimlerin değişme ihtimali yükseliyor. Gazze, Gazze’den ibaret değil, taşlar yerinden oynadı bir kere. Ve sürecin nerede ve nasıl duracağı öngörülemez halde. Türkiye için temel soru şu; Bu kanlı değişim ortamının içinde, Türkiye Orta Doğu’da nasıl var olabilecek? Kimlerle, hangi güçler ve halklarla ittifak içinde olacak? Sayın Bahçeli’nin açıklamalarının önemli nedenleri bunlar. Ama tabi ki, içerde de şiddeti ve terörü geride bırakmak isteyen Türkiye’nin normalleşmeye ve iç barışını güçlendirmeye ihtiyacı var.
Rûdaw: Bu kadar kritik bir açıklamayı Sayın Erdoğan’ın değil de Sayın Bahçeli’nin yapmış olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Cumhur İttifakı’nın iki önemli partisi olan AK Parti ve Milliyetçi Hareket Partisi arasında uyum sorunu olduğunu düşünüyor musunuz?
Orhan Miroğlu: İki parti arasında güven veren bir uyum olmadan başarıya ulaşmak mümkün değil. DEM ve CHP’nin de işi iç iktidar mücadelesi olarak görmemesi ve destek vermesi de bir o kadar önemlidir. Neden Bahçeli? Bunun bir önemi olduğu kanısında değilim, ha Cumhurbaşkanımız ha Sayın Bahçeli yapmış bu açıklamayı, amaç ve hedef aynı olunca, bu bir ayrıntı olarak kalıyor. Takılmamak lazım.
Rûdaw: Olası bir yeni sürecin ana aktörleri kimler olmalıdır? Güncel ve mevcut durumu yöntem ve aktörler bağlamında çözüm sürecinden farklı kılan yönler var mıdır?
Orhan Miroğlu: Farklı iki dönem söz konusu. PKK Türkiye gerçekliğinden daha fazla uzaklaştı. İlk çözüm sürecinde, “silahları bırakmaya karşı” yeni anayasa, demokratikleşme gibi konuların bir çeşit pazarlığı yapıldı maalesef ve bu doğru değildi. Sonra Kürtlerin siyasi tercihleri DEM’den ibaret değil. AK Parti’deki Kürtler başta olmak üzere diğer Kürt partileri de hem sürecin muhatapları hem aktörleridir. Bu teklife İmralı evet derse, muhtemel sonuçlarına herkes hazırlıklı olmalıdır. Çünkü hiç kolay olmayacak. Ve en önemlisi birinci çözüm sürecinin yarattığı travmaların yaşanmaması için azami hassasiyete ihtiyaç var.
Rûdaw: Bugün için gerekli yasal ve hukuki altyapı oluşturulsa bile örneğin Terörle Mücadele Yasası ile ilgi gerekli değişikler yapılsa dahi mevcut siyasi ve sosyolojik koşullarda Öcalan’ın serbest bırakılmasını ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bir konuşma yapmasını mümkün görüyor musunuz?
Orhan Miroğlu: Sorunuz çok anlamlı ve düşündürücü. İlk tepkiler ve yorumlar Öcalan’ın bir anda gelip TBMM’de konuşmasına karşı ciddi tepkilerin olduğunu gösterdi. Bunda kimsenin ısrarlı olunacağı kanaatinde değilim. Gelir Balgat’taki DEM Genel Merkezinde de konuşur. Ama umut yasası kapsamında bir tahliye gerçekleşse bile söylediğiniz sebepler zaman içinde olgunlaşmadan, öyle bir anda hayata karılıp gideceğini düşünmek çok gerçekçi gelmiyor bana. Belki ilk etapta ev hapsi denenebilir. Veya başka bir formül.
Rûdaw: DEM Parti ve CHP’nin Sayın Bahçeli’nin çıkışına ilişkin yaklaşımını nasıl değerlendiyorsunuz?
Orhan Miroğlu: DEM Genel olarak olumlu ama biraz da ihtiyatlı yaklaştı: Öcalan ve Kandil, hatta buna Avrupa’daki PKK Diyasporasını da katabilirsiniz, bu güçler arasında, zor durumda kalmış bir parti. Öcalan’ı reddetmesi zor, ama Kandil vesayetine tavır alması da bugün için pek olası görünmüyor. Tabi DEM, Devlet Bey’in Öcalan’a yaptığı teklife karşı bir itibarsızlaştırma kampanyası başlatacak durumda da değil. Bir sıkışmışlık var DEM’de. CHP ise kim ne derse desin çok olumsuz bir yerde durdu. Kız evden kaçıyor korkusu yaşadı. Haklılar çünkü 2028 seçimlerinde Kürtler olmadan başarılı olamazlar. CHP bırakalım çözümü, çözüm ihtimalinden bile korkuyor! CHP içinde Cumhurbaşkanı aday adayı olacak olanların uykusunu kaçırdı Devlet Bey!
CHP’nin kullandığı argümanlara baktığınızda Kandil gibi bu açıklamayı reddettiğini görürsünüz. “Kürtler kandırılmak isteniyor, Erdoğan yeniden başkan olmak için manevra yapıyor, el kaldırıyorum Kürtler’e devlet teklif ediyorum” söylemleri CHP’nin DEM’e “evden kaçma ihtimali olan kız muamelesi “yaptığını gösteriyor ve bunu anlamak çok zor değil. Yani ya benimsin ya kara toprağın halleri! Halbuki rasyonel siyasetin şartları CHP’den başka bir tavır gelmesini gerektiriyordu. CHP bundan çok uzak durduğunu bir kez daha göstermiş oldu. Bu işler Diyarbakır’da arbaneyle karşılanmak gibi pek bir şey ifade etmeyen gösterilerden ibaret değil.
Rûdaw: 20 Ekim tarihinde Kürdistan Bölgesi seçimleri gerçekleştirildi. Seçim sonrası tabloya ilişkin değerlendirmeniz nedir? Kurulacak Yeni Kürdistan Hükümeti Türkiye’de ki Kürt meselesinin çözümüne nasıl bir katkı sunabilir?
Orhan Miroğlu: Kürdistan’daki seçimler istikrarın korunacağının anlaşıldığı seçimler oldu. Üç aşağı beş yukarı herkes kendi yerinde! KDP ve YNK arasında kampanyada kullanılan sert siyasi üslup umarım yerini yumuşamaya bırakır. Yeni Nesil sanki sürpriz yaptı. İslami hareket siyasi temsildeki gücünü korudu, bir koalisyon hükümeti olacağı görülüyor. IKBY’de istikrarın korunmasının Türkiye’de başlayan sürece katkı sunacağı muhakkak. Erbil -Ankara arasındaki siyasi, ekonomik ilişkiler bilhassa Türkiye’deki Kürt vatandaşlarına bütün bu çatışma içinde geçen çeyrek yüzyıla rağmen başka bir yol başka bir model ve örnek ilişki biçimi olduğunu göstermesi bakımından da son derece önemlidir.
Rûdaw: Sayın Bahçeli’nin açıklamalarından sadece bir gün sonra TUSAŞ’a bir saldırı gerçekleştirildi. Yapılan bu saldırıyı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Orhan Miroğlu: Şiddetle kınıyorum. Beş vatandaşımızı maalesef şehit verdik. Yaralılarımız var. Kandil’den gelen açıklamalar hatırlandığında, bu saldırı, PKK’nın Öcalan’a yapılan teklife kanlı bir cevap olduğunu gösteriyor. Ne dediler, “Ortadoğu’da başlayan savaşın merkezi Türkiye olacak” dediler. Öcalan’ı da, süreci de boşa çıkarmak ve radikal milliyetçilerin değirmenine su taşımak! Temel amaç bu!
Tabi ki eylemin savunma sanayini hedef alması bir o kadar önemli. Türkiye, eğer bugün PKK’ya karşı askeri harekatlarda başarılı olduysa, bunda savunma sanayiinin yeniden inşa edilmesinin önemi çok büyük. Çok profesyonel ama hiç bir şekilde, çözüm isteyenleri caydıracak bir eylem değil. Biz bu filmi çok seyrettik!