Ankara, Osman Kavala’nın tutukluluğuna ilişkin Avrupa Konseyi’yle dalga geçti. Adalet Bakanlığı tarafından yapılan savunmada, Osman Kavala’nın casusluk suçlamasından beraat etmesi görmezden gelindi. Ankra, AİHM kararının verildiği tarihte Kavala’nın Gezi davasından değil casusluktan suçlamasından tutuklu olduğunu savundu.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) “serbest kalmalı” kararına rağmen halen cezaevinde olan Gezi davası hükümlüsü iş insanı Osman Kavala’nın hukuk mücadelesi arapsaçına döndü. Türkiye’nin AİHM kararına uymaması nedeniyle, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından Ankara aleyhinde bir yaptırım süreci işletiliyor. Komite son oturumunda Türkiye’den savunma istedi ve 24 Ekim’e kadar süre verdi. Ankara, Komite’nin istediği o savunmayı yaptı ve adeta Avrupa Konseyi’yle dalga geçti. Adalet Bakanlığı tarafından yapılan savunmada, Osman Kavala’nın casusluk suçlamasından beraat ettiği husus görmezden gelindi ve AİHM kararının verildiği tarihte Kavala’nın Gezi davasından değil casusluktan suçlamasından tutuklu olduğu belirtildi. Bakanlık, AİHM’in kararının bu nedenle boşa düştüğünü ve casusluktan suçlamasından yeni bir karar vermesi gerektiğini savundu.
Osman Kavala, AİHM kararı öncesinde Gezi davasından tahliye edilmiş, casusluk suçlamasıyla tutuklanmıştı. 2022 yılında ise casusluk suçlamasından beraat etmiş, ancak bu kez daha önce beraat ettiği Gezi davasının bozulması sonrası yeniden yargılandığı davada müebbet hapis cezası almıştı. AİHM ise farklı bir suçlama olsa da dosyanın özünün değişmediğini, Kavala’nın siyasi gerekçelerle cezaevinde olduğunu ifade ediyor.
T24‘ten gazeteci Gökçer Tahincioğlu’nun haberine göre, Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan, Dışişleri Bakanlığı kanalıyla gönderilen yanıtlarda şu görüşler savunuldu:
“Kavala, iç hukuk yollarını tüketmeden AİHM’ye başvurmuştur. Başvurucunun tutuklu olduğu dosyaya ilişkin yeni AYM başvurusu yapılmış, bu başvuru sonuçlanmamıştır. Başvurucunun AYM önündeki başvuru sonuçlanmadan AİHM’ye gelmesi “başvuru yollarının tüketilmemesi sebebiyle kabul edilemezlik sebebidir.” AYM’nin önündeki başvuru yeni bir başvurudur. AYM’nin iş yükü göz önünde bulundurulmalıdır. Kavala’nın dosyasının AYM önünde hala sonuçlanmamış olması makul süreyi aşmaz, öngörülebilir ve kabul edilebilirdir.”
Türkiye, AİHM kararının bugüne kadar uygulanmamasının sorumlusunun da yine AİHM olduğunu savundu. AİHM’nin ilk ihlal kararının Kavala’nın tutuklanmasına ilişkin olduğunu, bu ceza dosyasının sonuçlandığını belirtti. Ceza davası sonuçlanmadan önce Kavala’nın belirtilen dosyadan tahliye edilip farklı bir dosyadan tutuklandığını, casusluk suçuyla verilen bu tutuklamaya ilişkin yargılamanın daha sonra sürdüğünü vurguladı. Yanıtta, “Başvurucunun tutukluluğunun sebebi, AİHM kararındaki dosya değil, yeni bir dosya olan TCK md. 328’deki casusluk suçlamasıdır. Bu yüzden de AİHM’nin öncelikle başvuru yollarının tüketilmemesinden kabul edilemezlik vermesi, daha sonra da 2019 tarihli önceki kararındaki bulgularla şimdiki dosyayı karıştırmaması gerekir” denildi.
Türkiye, daha önce beraat kararı veren mahkemenin bazı üyeleri hakkında disiplin soruşturması açılması, mahkumiyet kararı veren heyette geçmişte AKP üyesi olan bir hakimin yer alması konularına da şu yanıtı verdi:
“Beraat kararı veren hakimlere farklı nedenlerle açılan disiplin soruşturması, ceza yargılaması üzerinde negatif bir etki yaratmamıştır. Disiplin soruşturması açılması, bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkını engellemez. Siyaseten angaje olduğu iddia edilen 13. Ceza Mahkemesi’ndeki yargıcın tarafsızlığını/ bağımsızlığını kaybettiğine dair hiçbir somut delil yoktur.”
Türkiye, iktidarın ve Cumhurbaşkanı’nın Kavala hakkındaki açıklamalarının yargılamaya etkisi olup olmadığı konusunda da “Başvurucuya dair hükümet görevlilerinin beyanlarının zamanlama, içerik ve bağlamı dikkate alındığında masumiyet karinesini zedeleyen bir husus yoktur çünkü başvuranın suçluluğuna dair bir değerlendirme içermemektedir” savunmasını yaptı.