13 Temmuz 2025

    Her çevrimiçi hâl, bir gün çevrimdışı kalabilir

    21 Haziran 2025

    İlke Atik Taşkıran 

    Dijital çağın en güçlü illüzyonlarından biri, teknolojinin sürekliliği üzerine kurulu. Elektrik prizleri, Wi-Fi ağları ve veri merkezleri her an erişilebilirmiş gibi yaşıyoruz. Oysa bu ağlardan biri çöktüğünde sadece cihazlar değil, alışkanlıklar, sistemler ve hatta toplumsal denge de çökebiliyor. Bugün herhangi bir elektrik kesintisi, yalnızca “ışıkların sönmesi” anlamına gelmiyor. Bu, ekonomik işlemlerin, haberleşmenin, eğitim sistemlerinin ve kamu düzeninin askıya alınması anlamına gelebiliyor.

    Elektrik kesintileri farkındalığı arttırdı

    2025 yılının Nisan ayında Avrupa’da yaşanan büyük çaplı elektrik kesintisi, enerji güvenliği ve altyapı dayanıklılığı konusunda kıtada ciddi endişelere yol açtı. İspanya, Portekiz, Andorra ve Fransa’nın güney bölgelerinde etkili olan bu kesinti, milyonlarca kişiyi elektriksiz bıraktı ve telekomünikasyon, ulaşım, sağlık gibi temel hizmetlerde ciddi aksamalara neden oldu. Bu gibi olaylar, Avrupa’da sadece devleti değil, bireyleri de enerji konusunda farkındalığa zorladı. Birçok hane ve işletme, off-grid sistemlerle şebekeye bağlı kalmadan enerji üretmenin yollarını arıyor. İleri teknoloji ürünlerle desteklenen bu yapılar, sadece birer enerji çözümü değil, aynı zamanda toplumsal direnç kapasitesinin birer parçası haline geliyor.

    Benzer bir farkındalık, Türkiye’de de gelişiyor. Güneşlenme süreleri açısından avantajlı bir konumda olan Türkiye, son yıllarda hem bireysel hem kamusal düzeyde güneş enerjisi ve depolama sistemlerine yönelmeye başladı. Hibrit enerji sahaları, yerli üretim batarya teknolojileri ve alternatif enerji modelleri sayesinde enerjiye erişim güvence altına alınmaya çalışılıyor. Ancak bu teknolojilerin yaygınlaşması, yalnızca altyapıyla değil, aynı zamanda bireysel bilinçle, sosyoekonomik şartlarla ve politik iradeyle doğrudan bağlantılı. Türkiye’de sistemler döviz bazında daha ucuz görünse de gelir düzeyine oranla en erişilemez olanlardan biri; yani burada fiyattan ziyade alım gücü belirleyici oluyor.

    Teknoloji ile kurulan ilişkinin niteliği önemli

    Ancak asıl mesele, teknolojinin varlığından çok, onunla kurulan ilişkinin niteliğiyle ilgili. Teknoloji, kolaylık sağladığı ölçüde bağımlılık da yaratabiliyor. Bugün bir çocuğa pusula verseniz yön bulamıyor; çünkü Google Maps onun içgüdüsü haline geldi. Kalem-kağıt taşımayan bir birey, dijital notları silindiğinde hafızasını da kaybetmiş gibi hissediyor. Günlük işlerini telefon uygulamalarıyla yöneten insanlar için bir elektrik kesintisi, yalnızca teknik bir arıza değil; varlık duygusunu sekteye uğratan varoluşsal bir kopuş anlamına geliyor. Sosyal medya sessiz kaldığında, bazıları için “ben buradayım” diyebilecekleri bir alan da kalmıyor.

    Elektrik gidince, bağlantı koptuğunda panik başlıyorsa; mesele kesinti değil, kimliğin nerede kurulduğu ile ilgili oluyor. Çevrimiçi olmakla var olduğunu varsayan bir zihin, bağlantı kesildiğinde yönsüzleşiyor. Alarm çalmıyor, bildirim gelmiyor, ekran ışığı yanmıyor…İşte tam o anda insanın kendiyle baş başa kalma becerisi sınanıyor. Ekranların sustuğu yerde sessizlik panik değil, içsel bir derinlikyaratabiliyorsa, bu, teknolojiden bağımsız bir benliğe ulaşıldığının işareti oluyor. Kesinti, yalnızca enerjinin değil; kontrolsüz alışkanlıkların, sürekli onay ihtiyacının ve görünürlük bağımlılığının da durduğu bir eşiği temsil ediyor. Bu eşikte mesele, bağlantı kesildiğinde hangi yönümüzle ayakta kalabildiğimiz oluyor.

    Bireyler de yedeklenmeli: Fikriyle, üretim biçimiyle, ilişkileriyle…

    Bu nedenle teknolojiyle kurduğumuz bağı sadece verimlilik üzerinden değil, direnç üzerinden de düşünmek gerekiyor. Elektrik kesildiğinde sadece ampuller değil, bireylerin iç dünyası da kararmasın diye, dijital dünyaya paralel bir zihinsel düzen de inşa edilmeli. Bireyler de tıpkı toplumsal sistemler gibi yedeklenmeli: Fikriyle, üretim biçimiyle, ilişkileriyle… Çünkü dijital ağlar çökebilir ama düşünsel, duygusal ve insani bağlarımız ayakta kalmalı. Aksi takdirde her kesinti, bir iç çöküşe dönüşür. Her “çevrimiçi” hâl, bir gün “çevrimdışı” olabilir. Ancak kendine bağlı kalabilen bir birey, ekran karardığında da varlığını sürdürebilir. O yüzden asıl güvenlik duvarı, zihinsel esneklik ve içsel bağlılıkla kuruludur. Dayanıklılık, yalnızca teknolojik değil, aynı zamanda ruhsal bir inşa sürecidir.

    Kısacası, mesele elektrik gitmesi değil; elektrik varken kendimizi nereye bağladığımız. Fiş çekildiğinde hayatımız durmasın diyorsak yalnızca teknolojiyi değil, kendimizi de sessizlikte de çalışabilen bir zihinle, karanlıkta da yolunu bulabilen bir farkındalıkla güçlendirmeliyiz.

    Önceki yazı

    Erdoğan: İsrail’in saldırıları haydutluk

    Sonraki yazı

    Fatih Altaylı’ya Cumhurbaşkanı’nı tehditten gözaltı

    Latest from Blog

    Erdoğan: Kimsenin süreci sabote etmeye hakkı yoktur

    Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yeni çözüm süreci ve PKK’nin silah bırakma sürecini başlatması hakkında, “Kimsenin süreci akamete uğratmaya, baltalamaya, sabote etmeye özellikle böyle bir meselede küçük hesap yapmaya hakkı yoktur” dedi.

    Cumhurbaşkanlığı sisteminin 7 yıllık karnesi: Olmadı

    Gazeteci Sedat Bozkurt, Cumhurbaşkanlığı sisteminin 7’nci yılının sessiz bir şekilde geçiştirildiğini belirterek, süreçte ülkenin ekonomi ve hukuk yönünden gerilediğini vurguladı. Bozkurt, sistemin uygulandığı dönemde olumlu hiçbir gelişme olmadığını vurguladı. Gazeteci Sedat Bozkurt,
    GitYukarı