Hüsamettin Turan
Zıt kutuplar gibi görünürler: Biri laiklik der, öbürü şeriat; biri sınıf savaşı, öbürü cihat. Ama derine indiğinizde, solcularla İslamcıların birbirlerine ne kadar benzediğini görmek için sadece gözünüzü açmanız yeterlidir.
Sözde farklı söylemler, aslında aynı zihinsel şablonu taşır: Mutlak doğruya inan, eleştirisiz bağlılık, bireyin iradesine düşmanlık. Solcu için devrim, İslamcı için ümmet kutsaldır – her ikisi de bu uğurda insanı feda etmeye, yaşamı tek tipleştirmeye, düşünceyi susturmaya hazırdır.
Bu ikili, insanı bir özne olarak değil, bir araca, bir piyona dönüştürür.
Sol ideolog proletaryayı kurtarmak adına milyonlarıdarağacına yollar. İslamcı lider Allah’ın hükmü diyerek yaşamı cehenneme çevirir.
Solcu parti disiplini adına eleştiriye tahammül etmez. İslamcıise inanç adına sorgulayanı kafir ilan eder. İkisi de aynı despotizmin farklı kılıklarıdır.
Maskeleri farklıdır ama yüzleri aynıdır.
Tarihin aynasında bu benzerlik çarpıcı biçimde yansır.
İran’da 1979 Devrimi solcularla İslamcıları geçici bir ortaklıkta buluşturdu. Ama çok geçmeden Humeyni rejimi, en başta devrime omuz veren solcuları darağaçlarında sallandırdı.
Solcular halkın iktidarını, İslamcılar Allah’ın iktidarını istiyordu ama ikisi de özgürlüğü istemiyordu. Aynı karanlık hedefe yürüyen iki tren, farklı raylardan ilerliyordu sadece.
Türkiye’de de solcular ile İslamcıların zaman zaman anti-emperyalizm ya da mağdurların ittifakıadı altında yakınlaştığı görüldü. Ne var ki, bu ittifaklar hiçbir zaman halkı özgürleştirmedi; sadece yeni baskı biçimlerini doğurdu.
Kimi sol çevreler ezilenlerin yanında diyerek İslamcı yapıları meşrulaştırdı. Kimi İslamcı gruplar, halkların kardeşliği adı altında seküler sol söylemleri araçsallaştırdı. Her iki taraf da nihayetinde, eleştiriye kapalı, özgür düşünceye düşman yapılar inşa etti.
Solculuk da İslamcılık da kendi içinde birer seküler din gibidir. Her ikisi de inanç ister, teslimiyetister, sorgusuz boyun eğmeyi kutsar.
Bu yüzden bireyi değil, cemaatçi ruhu severler.
Bu yüzden sanatçılardan, düşünürlerden, bireysel vicdandan korkarlar.
Solcu devrim düşmanları diyerek ötekileştirir, İslamcı din düşmanları diyerek linç kültürü üretir. Farklı sözcükler, aynı nefret.
Bugün hâlâ bazı sol grupların Hamas gibi İslamcı hareketleri direniş adı altında desteklemesi, sadece ahlaki bir çöküş değil, aynı zamanda ideolojik bir iflastır.
Aynı şekilde, bazı İslamcıların geçmişte sosyalist figürleri kutsaması, sadece taktiksel bir araçsallaştırmadır.
Birbirlerine kanka gibi sarılmalarının nedeni, halkı özgürleştirmek değil, kendi karanlık düzenlerini inşa etmektir. Ve bu düzen, her zaman bireyin, kadının, muhalifin, sanatçının, düşünen insanın üzerine çöken bir gölge olur.
Solcu da İslamcı da insanı sevmez. Onlar kendi insan tipini sever. Biat eden, kuşku duymayan, kendini feda etmeye hazır insanı… Geri kalan herkes ya düşman, ya sapkındır.
Bu yüzden solcularla İslamcıların zaman zaman birbirlerine savaş açması, aslında iki mafya grubunun aynı mahalleyi paylaşamamasından ibarettir.
Aralarındaki kavgadan halk için bir özgürlük çıkmaz. Çünkü ikisi de aynı mezarı kazmaktadır: özgür insanın mezarını.