
Prof. Dr. Mümtaz’er Türköne, MHP lideri Bahçeli ile PKK lideri Öcalan arasında şekillenen yeni sürecin sadece Türkiye’yi değil, tüm Kürt coğrafyasını kapsayan bir kader birliğine işaret ettiğini söyledi. Türköne, “Bu seferki çok farklı” diyerek iyimser olduğunu dile getirdi.
Rûdaw TV’de Hevidar Zana’nın sunduğu bültene konuk olan Akademisyen ve yazar Prof. Dr. Mümtaz’er Türköne, Türkiye’de başlayan yeni süreç ve buna bağlı Kürt sorunu hakkındaki görüşlerini paylaştı.
“Devlet Bahçeli sürecin lokomotifi oldu”
Türköne, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile uzun yıllara dayanan yakınlığını vurgulayarak, “Devlet Bey’i çok yakından tanırım. Yıllarca, uzun yıllar aynı fakültede çalıştık. Talebelik yıllarından beri bir şeyim var. Yakınlığım var. Son derece kibar, centilmence ruhlu bir adamdır. Sanıyorum onu da fark ediyorsunuz” dedi.
Bahçeli’nin 1 Ekim’de DEM Parti grubuna gidip tokalaşmasını, yeni çözüm sürecinin başlangıcı olarak gördüğünü ifade eden Türköne, “Ben yakından takip ettim ve ilk 1 Ekim’de DEM grubuna gidip el sıktıktan sonra da anladım ki yeni çözüm süreci başlıyor. Bunu da ifade ettim, yazdım, söyledim. Sanıyorum o dönemde öngörülerim de büyük ölçüde gerçekleşti” diye konuştu.
“Kürtler ve Türkler arasında kader birliği görüyorum”
Türköne, sürecin Türkiye sınırlarını aşan bir vizyona sahip olduğunu ifade ederek, şu ifadeleri kullandı:
“Bu seferki çok farklı. Yani umudun ötesinde ben sadece Türkiye’deki Kürtlerin değil, bütün Kürt coğrafyasındaki Kürtlerin tamamının Türklerle bir kader birliği içine girdiklerini ve geleceği birlikte yaşayacaklarını, birlikte kararlaştırıp birlikte inşa edeceklerini görüyorum. Yani umudun ötesinde ben sadece Türkiye’deki Kürtlerin değil, bütün Kürt coğrafyasındaki Kürtlerin tamamının Türklerle bir kader birliği içine girdiklerini ve geleceği birlikte yaşayacaklarını birlikte kararlaştırıp birlikte inşa edeceklerini görüyorum. Yani çözüm süreci getirilecek, atılacak adımlar bunların ötesinde, çok ötesinde bir kader birliği görüyorum. Erbil’in Kobani’nin, Diyarbakır’ın, Van’ın hepsinin, Kürt coğrafyasının tamamının Türklerle bir kader birliği içine girip, karşılıklı güvene, saygıya, birlikte yaşamanın gerektirdiği bütün ölçülere uyarak bir gelecek inşa etmeye hızla başlayacaklarını düşünüyorum.”
“Bahçeli ile Öcalan arasında bir diyalog şeklinde sürüyor”
Türköne, Bahçeli’nin süreçteki rolünü “lokomotif” olarak nitelendirirken, şu anda sürecin Bahçeli ile Öcalan arasında bir diyalog şeklinde ilerlediğini belirtti.
Prof. Dr. Mümtaz’er Türköne, “Şu anda süreç Devlet Bahçeli’nin inisiyatifiyle, lokomotif rolünü üstlenmesiyle Bahçeli ile Öcalan arasında bir diyalog şeklinde sürüyor. Bahçeli bir çıkış yapıyor, aradan zaman geçiyor. Öcalan buna bir karşılık veriyor. Hemen hatırlarsanız birkaç gün önce Bahçeli yazılı bir açıklamayla bu sefer Öcalan’ın sözlerine karşılık verdi” ifadelerini kullandı.
“Psikolojik zemin hazırlanıyor”
Sürecin nezaket ve incelik içinde ilerlediğine dikkat çeken Türköne, Bahçeli’nin attığı adımların psikolojik bir atmosfer yarattığını söyledi.
Türköne, şu yorumu yaptı:
“Bu nezaket içinde, incelik içinde yapılan bazı hareketler var. İşte Selahattin Demirtaş’ı arıyor, eşi için geçmiş olsun diliyor, diğer DEM milletvekillerini arıyor. Bütün bunlar aslına bakarsanız bu sürecin, bu süreç için atılacak önemli adımların psikolojisini hazırlıyor, psikolojik zeminini hazırlıyor.” Türköne, dünyada benzer problemlerin çözümünde psikolojinin önemine vurgu yaparak, “Malum bilirsiniz siz de dünyada bu tür problemlerin çözümünde en önemli fasıl her zaman psikolojidir. Psikolojinin doğru yönetilmesi gerekir.
Türkiye’de böyle bir sürece şiddetle karşı çıkması beklenen, engel olması beklenen, sokağa çıkıp hatta sert protestolarda bulunması beklenen MHP sürecin lokomotif sürecin asli aktörü, lideriyle tabii, psikolojik zemin, psikolojik atmosfer, iklim olgunlaştı.”
“YPG’nin elindeki silahlı güç bölgedeki insanlar için tehlike olmaktan çıkmalı”
Rojava konusuna da değinen Türköne, “demokratik bir düzenin tesisiyle silahların önemini yitireceğini” belirtti.
Prof. Dr. Mümtaz’er Türköne “Şayet KDP, işte ENKS güçleri Rojava bölgesinde özgürce hukuka uygun bir şekilde yaşama imkanı bulurlarsa, orada PYD’nin silah bırakması da önemli değil. Yani hukuka uyan, farklı görüşlere yer veren, farklı siyasi eğilimlerin birlikte yaşamasına imkan veren bir düzen tesis edilirse Rojava bölgesinde, geri kalan teferruatın hiçbir önemi kalmıyor. Mesele HÜDA PAR Haseke’de, Deyrezor’da şube açabilirse PYD’nin elindeki silahların, Şam hükümeti ile işbirliği içinde kullanmasının hiç bir anlamı ve önemi kalmayacak” yorumunu yaptı.
Türköne, Türkiye’nin bu meseleye artık farklı bir perspektiften bakabileceğini söyleyerek, “Demokratik bir ortamın gerçekleşmesi, farklı görüşlerin birlikte yaşama imkanı bulması, saygı görmesi, onların da temel haklarının güvence altında olması gerçekleşirse Rojava bölgesinde PYD’nin, YPG’nin, silahlı güçlerinin hiçbir önemi kalmıyor. Türkiye’de meseleye bu şekilde bakmaya başlayabilir. Çünkü YPG’nin, PYD’nin elindeki silahlı güç Türkiye’den önce o bölgede yaşayacak insanlar için bir tehlike olmaktan çıkmalı” dedi.
“Anayasa tartışmaları ve ana dilde eğitim çözülecek”
Sürecin bir sonraki aşamasının anayasa tartışmaları olduğunu öngören Türköne, “Bundan sonraki aşama anayasa tartışmalarıdır. Bunun işaret fişeği de iktidara yakın kaynaklardan geliyor zaten. Eski Başbakan Binali Yıldırım vatandaşlık tanımından giriş yaptı” değerlendirmesinde bulundu.
Ancak Türköne, anayasa tartışmalarını abartmadığını belirterek, “Ben doğrusunu isterseniz anayasa tartışmalarının çok önemli olduğunu düşünmüyorum çünkü Kürtleri de, Türkleri de bu konuda birbirine yaklaştıracak olan şey, Türkiye’de zaten anayasal düzeyde hukuk güvencelerinin herkes için standartlarına yükselmesi, Türkiye’nin demokratikleşmesi” diye konuştu.
Bu süreçte ana dilde eğitim gibi konuların kolaylıkla çözüleceğini savunan Türköne, şunları kaydetti:
“İlk etapta mesela bana öyle geliyor ki ana dilde eğitim meselesi çözülür. Bu kadar büyük bir ufka yerleştikten sonra bu mesele yani bölgesel entegrasyon, Kürt coğrafyasının Türkiye ile entegre olması, Kürtler ile Türklerin bir kader birliğine gitmesi gerçekleşirse bu anayasa tartışmaları ve en çok da ana dilde eğitim meselesi gibi, anayasal tanımlar gibi, kimliğe dair haklar gibi problemlerin çok kolaylıkla aşılacağı bir evre bekliyor bizi.”
“Mecliste komisyon kurulacak, süreç şeffaf yürüyecek”
Prof. Dr. Mümtaz’er Türköne, sürecin şeffaf ve toplumsal rızaya dayalı ilerlemesi için bir komisyonun kurulacağını öngördü.
Türköne, “Sanıyorum şu anda gündem bu ve çok hızlı bir şekilde böyle bir komisyon siyasi partilerin katılımıyla kurulur ve çalışmaya başlar. Sürecin açık, şeffaf bir şekilde yürütülmesi için böyle bir komisyona ihtiyaç var. Bir de toplumun katkıda bulunması için, toplumun rızasının alınması için de böyle bir komisyona ihtiyaç var.” Mecliste grubu bulunan partilerin bu konuda desteğinin olduğunu vurgulayan Türköne, “O yüzden bu komisyonun kolaylıkla kurulması ve hızla mesafe alması çok kısa zamanda gerçekleşebilecek bir husus” ifadelerini kullandı.
“Süreç güçlü, kimse dışında kalamaz”
Sürecin dinamizmine dikkat çeken Türköne, CHP’nin inisiyatif almaya başladığını, AK Parti’nin ise ihtiyatlı yaklaştığını belirtti.
Türköne, “CHP’den hiçbir endişem yok benim. AK Parti’de tereddütleri var, ihtiyatlı yaklaşıyorlar. Fakat süreç çok güçlü bir süreç, çok belirleyici bir süreç. Tarihi bir zorunluluk. O yüzden kimse bunun dışında kalamaz.” Türköne, pazarlık veya şart olmamasının süreci kolaylaştırdığını söyleyerek, “Şart ileri sürülmemesi, pazarlık yapılmaması bir güven ortamı oluşturuyor. Devlet bu konuda hazırlıklı, belli. Devletin hazırlıklı olduğunu Öcalan görüyor, o yüzden şart ileri sürmüyor, pazarlık yapmıyor” dedi.
“Öcalan da dışarı çıkabilir”
Prof. Dr. Türköne, sürecin ilerlemesi halinde Öcalan’ın durumunun da çözüleceğini de dile getirerek şöyle devam etti:
“Öncelikle sanıyorum sürecin yumuşaması, mesafe almasıyla paralel olarak İmralı’da tecridin azaldığı, dış dünyayla iletişimi kurabildiği şartlar sağlanır kendisine. Yani misafirlerine çay, kahve ikram edeceği bir ortam sağlanır. Ondan sonra da yaz aylarına kadar meclisten umut hakkıyla ilgili kanun çıkar ve Öcalan da dışarı çıkabilir.”
Türköne, Öcalan’ın bu süreçte siyasi bir liderden ziyade bir “bilge adam” gibi konumlanmasının daha uygun olduğunu düşündüğünü belirterek, “Öcalan’ın kendisi bu konuda müstani davranıyor. Yani geri duruyor. Ve doğru yapıyor bence. Bir siyasi temsil görevinin üzerinde, çok daha yukarıda böyle bir bilge adam gibi, bu konularda danışılacak, aklına güvenilecek biri gibi Kürt siyasetinde bir pozisyon alması daha akla uygun” yorumunu yaptı.
“Heyecanlıyım ve umutluyum”
Türköne, tüm bu gelişmeler karşısında heyecanlı ve umutlu olduğunu dile getireek, “Son derece iyimserim, umut doluyum. Beni heyecanlandırıyor çünkü böyle bir sorunun çözüldüğü evrede, zaman aralığında yaşamak bile insanı heyecanlandırıyor. Çok ileri şeyler görüyorum” dedi.
Geçmişteki tecrübelerden dolayı endişe duyanları anladığını ancak bu seferki sürecin farklı olduğunu vurgulayan Türköne, “Biz bir hazinenin üzerinde oturuyoruz. Kürtler ve Türkler bölgemizde bir hazinenin üzerinde oturuyoruz. Kader birliği dediğim şeyin içinde her şey var. Bütün ayrıntıları, bütün problemleri tek kalemde ortadan kaldıracak bir şey bu” diye konuştu.