- Yazan, Zeynep Miraç
“Albay Aureliano Buendia, yıllar sonra idam mangasının karşısına dikildiğinde, babasının onu buzu keşfetmeye götürdüğü o çok uzaklarda kalmış ikindi vaktini anımsayacaktı.”
Böyle başlar Yüzyıllık Yalnızlık. Dünya edebiyatının en bilinen, en çok okunan, en sarsıcı başyapıtlarından biri…
Şu sıralar romandan uyarlanan diziyle gündemde.
Üstelik yazarının yıllarca direnmesine, “bu romandan film olmaz” demesine rağmen çekilen bir diziyle…
Edebiyat yapıtlarının beyazperdeye aktarılması, her zaman tartışmalı olur.
Beğenenler, beğenmeyenler, romanın kurduğu dünyayı ekranda görünce hayal kırıklığına uğrayanlar… Bu, başka bir yazının konusu.
Biz çok daha geriye gidip Yüzyıllık Yalnızlık romanının Türkçe ile buluşma hikâyesini anlatacağız.
Yıl 1967, Gabriel Garcia Marquez Yüzyıllık Yalnızlık romanını tamamladığında Buenos Aires’teki yayıncısına posta ile göndermek istedi.
Posta 82 pesos tutuyordu ve cebinde o kadar parası yoktu. Biyografisine göre ancak yarısını gönderebildi, geri kalanını ise borç bularak tamamladı.
1967 yılında yayımlandığında ilk hafta sekiz bin adet sattı, ünü hızla yayıldı.
1970’te Gregory Rabassa tarafından İngilizceye çevrildikten sonra ise kısa sürede dünyanın en çok satan romanları arasında girdi.
Çeviri: Seçkin Selvi, Adres: Sağmalcılar Cezaevi
Türkiye’deki yolculuğu da 1973’te başladı.
Yüzyıllık Yalnızlık‘ı elinize aldığınızda kapakta Marquez ile birlikte bir isim görürsünüz. Çeviri: Seçkin Selvi.
Önce onun 1973’teki adresini vermekle başlayayım: Sağmalcılar Cezaevi.
Neden mi?
1968 yılında çevirdiği, Stalin’in Lenin’in ölümünün ardından kaleme aldığı metinden ötürü hakkında dava açılmış, 3,5 yıl hapsi istenmişti.
1972 yılının ilk günlerinde sonuçlandı dava.
Bir buçuk yıl mahkûmiyet, bir buçuk yıl da Bursa’da sürgün cezası verildi.
O bir buçuk yılı, şimdiki adı Bayrampaşa olan Sağmalcılar Cezaevi’nde yattı.
Cezaevinde en büyük uğraşı yine çeviriydi. Görüşmeye gelenlerin eli sigara kartonlarıyla ve çevrilecek kitaplarla dolu oluyordu.
1973 ilkbaharında çevrilmek üzere gelen bir kitap, ta Latin Amerika’dan uzanıp hayatında büyük iz bırakacaktı.
Sander Yayınevi’nin sahibi Necdet Sander, Gabriel Garcia Marquez’in Yüzyıllık Yalnızlık çevirisi için Can Yücel ile anlaşmıştı. Şair de aynı günlerde Adana Cezaevi’ndeydi.
Yücel, kitabı çevirmeye başladıysa da 60’ıncı sayfadan sonrasına koşullar elvermemişti bir türlü.
Bunun üzerine Adana’dan Bayrampaşa’ya bir yolculuk daha yaptı Yüzyıllık Yalnızlık.
“Hücreme Latin Amerika’nın turuncu güneşi doldu, Mayalardan, Azteklerden biriktirilmiş sözlü edebiyatın Anadolu masallarıyla örtüşen ışığı doldu, Kolombiya yerlilerinin Yörük desenleriyle buluşan kilimleri serildi ranzama” diye anlatıyor Selvi o günleri.
“Çeviri sonuna yaklaşırken bitmesin, biraz daha sürsün birlikteliğimiz diye elimi ağırdan alıyordum.”
Necdet Sander’in ölümünün ardından yayınevi kapanınca, diğer pek çok çevirisi gibi Yüzyıllık Yalnızlık da Can Yayınları tarafından alındı.
Birkaç baskıdan sonra yayınevinin sahibi Erdal Öz, “Bu kitabı iki kişi çevirdi, Seçkin Selvi ile Can Yücel birlikte çevirdiler gibi spekülasyonlar yapılıyor. Gel şu altmış sayfayı da çevir. Söylentiler bitsin” dedi.
On yıl sonra ilk bölüm de Seçkin Selvi Türkçesiyle yayımlandı.
‘Aile bütçeme en çok katkısı olan erkek’
Çevirdiği 200’e yakın kitabın arasında Yüzyıllık Yalnızlık farklı bir yerde duruyor Seçkin Selvi için.
“Çevirdiğim bütün kitaplara aynı özeni gösterdiğim, aynı emeği verdiğim halde çevirmenliğim neredeyse Yüzyıllık Yalnızlık‘la özdeşleşti” diyor.
“O çevirinin ötekilerden daha iyi olmasından değil, kitabın sarsıcı gücünden kaynaklandı bu”.
Kitabın, çevirmenine önemli bir katkısı daha oldu. Kitap baskı üzerine baskı yaparken “Aile bütçeme en çok katkısı olan erkek” dedi Marquez için…
Kitap şu anda 91’inci baskıda. Ayrıca bu ay Can Yayınları tarafından özel baskısı da yayımlandı.
Dizi fikrine nasıl yaklaştığını sorduğumda, “Bana aykırı geliyor” diyor Seçkin Selvi.
“Marquez’in diğer kitapları bir tarafa, Yüzyıllık Yalnızlık yazarın okuru kitapla baş başa bıraktığı, okurla işbirliği yaptığı bir romandır. Büyülü gerçekçilik de burada kaynaklanıyor.
“Romandaki tipleri siz kafanızda tipleri oluşturuyor, olayları onların gözünden yaşıyorsunuz. Dizi, dünyanın en güzel kadrosuyla çekilmiş olsa bile hiçbir zaman sizin kafanızdaki tiple aynı olmayacak.
“O zaman büyülü gerçekçilik olmaktan çıkıyor, empoze edilen bir şey oluyor. İşbirliğini ortadan kaldırıyor.”
Uyarlama fikri romanın yazarına da aykırı geliyordu. Sayısız teklif almıştı Marquez.
Ama başka romanlarının filme çekilmesine itiraz etmemesine rağmen Yüzyıllık Yalnızlık için gelen bütün teklifleri reddetti.
“Bu roman sinemaya karşı yazıldı” diyordu, “edebiyatın sinemadan çok daha geniş bir kapsamı olduğunu gösteriyor”.
Yazar 2014’te ayrıldı bu dünyadan. Uyarlama teklifleri bu kez oğullarına gelmeye başladı.
Babalarının vasiyetini yerine getirmek yerine Netflix’in teklifi kabul ettiler, üstelik dizinin yapımcısı oldular.
Bir röportajlarında babalarının Hollywood yıldızları ile Amerika’da çekilmesine ve birkaç saate indirgenmesine itiraz ettiğini, Kolombiya’da İspanyolca çekilen dizinin bu şartları yerine getirdiğini söylediler.
Seçkin Selvi’ye son bir soru soruyorum: Diziyi seyredecek misiniz?
“Seyredeceğim” diye cevaplıyor sorumu, “Ve muhtemelen yazacağım. Çok öfkelenirsem yazarım. Belki de hiç beğenmem, yazmaya değmez o zaman”.
BBC TURKİSH