29 Haziran 2025

    Mümtaz’er Türköne: Hiç endişe etmeyin, bu sefer de iktidar değişimi kansız olacak

    19 Temmuz 2024

    Siyaset bilimci, yazar Mümtaz’er Türköne, merhum başbakan Necmettin Erbakan’ın iktidar değişimi için kullandığı “kanlı mı kansız mı?” sözüne atıfta bulunarak kaleme aldığı yazısında, “Eşkiyadan kadı da subaşı da olmaz. Servet sahipleri ise kavgayı sevmez, bir attan inip ötekine biner. Şu aralar yeni iktidarın ekonomik alt yapısının ve ona bağlı çıkar şebekelerinin oluştuğundan emin olabilirsiniz. Darbe gibi, sokak eylemleri gibi kanlı iktidar hesaplaşmalarının ve hesaplarının görülebileceği bir zemin de iklim de ortada yok. Hiç endişe etmeyin, bu sefer de kansız olacak” dedi.

    İktidar değişimini zorlayan asıl dinamiğin halkın iktidardan umudunu yitirmesi olmadığını belirten Türköne, “Asıl toplumun, siyasetin ve ekonominin seçkinlerinde ekonomik krize bağlı bir çözülme yaşanıyor. TÜİK Başkanı o kadar yanlış işinin arasında doğru bir şey söyledi. Enflasyonun arkasına saklanıp kâr marjını yükselten şirketleri halka şikâyet etti. Sadece yoksullaşma değil, yoksullaşmayı derinleştiren sermaye kesimi de iktidarın altını oyuyor. Bugüne kadar ihalelerle semiren yandaş şirketler artık devletten parasını tahsil edemeyip iflas ediyor. Arsaya dönüşen orman arazilerine, imara açılan askerî arazilere dair son haberleri takip ederseniz yağmanın nasıl gidici olanlara özgü bir panik halinde sürdüğünü görürsünüz. Artık ‘kanlı mı olacak, kansız mı?’ sorunun cevabına gelebiliriz. Su koyverip mızmızlık yapacak, lüks yaşamlarından mahrum kalacak olanlar değil, hatta iktidarın vitrininde duranlar da değil, servetlerinin hesabını yapanlar verecek bu sorunun cevabını” ifadelerini kullandı.

    Mümtaz’er Türköne’nin Turhish Post’ta yayınlanan yazısı şöyle:

    “Siyasî rekabet bizde çok sert geçiyor. Hele iktidar değişikliği bir hayat-memat meselesi olarak görülüyor. Çünkü kazanan her şeyi kazanıyor, kaybeden ise her şeyi kaybediyo

    Zenginlik, güç, itibar, şöhret bu yolla kazanılıyor; muhalefete düşenler çoluk çocuğun maskarası oluyor. Her şey devlete bağlı ve devlet iktidarını ele geçirmek her şeye sahip olmak anlamına geliyor.

    Devlet ihaleleri, lisanslar, ruhsatlar, vergi ve gümrük muafiyetleri, kamulaştırmalar, sübvansiyonlar, atanacağınız makamlar, o makamda geçireceğiniz bedava lüks yaşam, kazanacağınız dokunulmazlıklar, çifte maaşlar, arpalıklar, hediyeler, rüşvetler, küçük bir tanrı gibi yeryüzünde dolaşmalar, bedava lüks seyahatler, etrafınızda el pençe divan duranlar, itibar ve en kolay yoldan elde edilen şöhret… Sonra sizin paçanıza yapışıp elindekileri çoğaltacak olanlar, bal tutup parmağını yalayanlar, koca bir asalak sürüsü. Bir de devletle iç içe geçmekle övünen mafyavari suç örgütlerini bu saadet zincirine dahil edin.

    ‘ELİNİZDEN KAÇIRACAĞINIZ SERVET BU KADAR BÜYÜK OLUNCA…’

    Elde edeceğiniz veya elinizden kaçıracağınız servet, bu serveti size sağlayan güç bu kadar büyük olunca siyasî rekabetin ölümüne bir mücadeleye dönüşmesi normal değil mi?

    Siyaset en basit haliyle bir çıkar savaşıdır. Kim, neyi, nerde, nasıl kazanıyor? İdeolojileri, idealleri, ahlâkî öncelikleri bir kenara bırakıp bu soruların cevabına odaklandığınız zaman siyasetin evrensel doğasını ve dolayısıyla iktidarların değişim sürecini kolayca kavrayıp çözebilirsiniz.

    Derinleşen ekonomik krizin getirdiği yoksullaşma, Cumhur İttifakı’nın arkasındaki çoğunluk desteğini, temmuz ayının bugünkü sıcaklarını gören kar gibi eritiyor.

    Ancak iktidar değişimini zorlayan asıl dinamik halkın bu iktidardan umudunu yitirmesi değil. Asıl toplumun, siyasetin ve ekonominin seçkinlerinde ekonomik krize bağlı bir çözülme yaşanıyor. TÜİK Başkanı o kadar yanlış işinin arasında doğru bir şey söyledi. Enflasyonun arkasına saklanıp kâr marjını yükselten şirketleri halka şikâyet etti. Sadece yoksullaşma değil, yoksullaşmayı derinleştiren sermaye kesimi de iktidarın altını oyuyor.

    ‘DEVLETİN MALI TÜKENİYOR’

    Devletin malı deniz değil, görüp yaşadığımız üzere sonunda tükeniyor.

    Bugüne kadar ihalelerle semiren yandaş şirketler artık devletten parasını tahsil edemeyip iflas ediyor. Arsaya dönüşen orman arazilerine, imara açılan askerî arazilere dair son haberleri takip ederseniz yağmanın nasıl gidici olanlara özgü bir panik halinde sürdüğünü görürsünüz.

    Artık başlıktaki sorunun cevabına gelebiliriz.

    Su koyverip mızmızlık yapacak, lüks yaşamlarından mahrum kalacak olanlar değil, hatta iktidarın vitrininde duranlar da değil, servetlerinin hesabını yapanlar verecek bu sorunun cevabını.

    Rüşvet havuzlarından nemalanan kamu görevlileri, tek bir imzayla görevden alınacak, soruşturma geçirecek kamu görevlileri ve kulağından tutulup içeri atılacak suç çeteleri bile değil. Eşkiyanın işi yağmadır, yok ettiği hukuku tesis edip hükmetmek değil. Eşkiyadan kadı da subaşı da olmaz. Servet sahipleri ise kavgayı sevmez, bir attan inip ötekine biner. Şu aralar yeni iktidarın ekonomik alt yapısının ve ona bağlı çıkar şebekelerinin oluştuğundan emin olabilirsiniz.

    Darbe gibi, sokak eylemleri gibi kanlı iktidar hesaplaşmalarının ve hesaplarının görülebileceği bir zemin de iklim de ortada yok.

    Hiç endişe etmeyin, bu sefer de kansız olacak.”

    Previous Story

    BM işkenceyle mücadele toplantısına katılan Türk temsilciler sorulara cevap veremedi

    Next Story

    FETÖ itirafını yapan AKP’li nerede: ‘Darbeci Kemalist gelenek vardı ve FETÖ vardı, birbirine kırdırdık’

    Latest from Blog

    İran-İsrail Savaşı’nın kaybedenleri ve kazananları

    Trump, bu çatışmada en büyük kazanan olabilir, çünkü en etkili aktör ve siyasi açıdan ilk sırada kazanan o oldu Analistlere göre İran halkı protesto gösterilerinden saldırgan yabancı güçlerle iş birliği yapmayı reddettiği

    Şeyh Said ve arkadaşları 100 yıl önce idam edildi

    Şeyh Said ve 47 dava arkadaşı 100 yıl önce bugün (29 Haziran 1925), Şark İstiklal Mahkemesi tarafından şekli bir mahkemede yargılanıp Diyarbakır Dağkapı Meydanı’nda idam edildi. Şeyh Said ve dava arkadaşlarının idamının

    İsrailli uzman: ‘İsrail, Türkiye’ye karşı Kürtleri desteklemeli mi?’

    Siyonist Stratejiler Enstitüsü araştırmacısı Noa Lazimi, İsrail’in, Türkiye’nin Kürt politikalarına karşı yaklaşımını değerlendirdiği yazısında, İsrail’in Kürtleri destekleyip desteklememesi gerektiğini sorguladı. Lazimi yazıda, Türkiye’nin Rojava’ya karşısı sert tutumunun, İsrail’in bölgesel politikaları ile nasıl
    Go toTop